Berlin, dinamik hayatı, çok uluslukültürel yapısı, sanatsal zenginliği ve eğlenceli gece hayatı ile huzurlu ve yemyeşil bir şehir. Almanya, uzun yıllar boyunca Türk turistlerin pek rağbet etmediği ülkeler arasında yer aldı. Avrupa’nın popüler turistik destinasyonları Fransa, İtalya, İspanya’nın aksine, Almanya daha çok gurbetçi vatandaşlarımızın çalışıp yaşadığı, soğuk, gri bir ülke oldu. Başkent Berlin ise 90’lı yıllara dek bir duvar ile ikiye bölünmüş, politik, kimliksel, sosyal çatışmaların yaşandığı kasvetli, yağmurlu bir şehir olarak biliniyordu.
Son yıllarda yıldızı parlayan ve çok sayıda Türk’ün yaşadığı Berlin, Türkiye ile arasındaki uygun fiyatlı uçak seferlerinin de etkisiyle Türk turistler tarafından keşfedilmeye başlandı. Kısa hafta sonu tatilleriyle bile Berlin’in ünlü güzelliklerini keşfetmek mümkün.
Üç günde Berlin’i keşfetmek isteyenler bize eşlik etsin!
İlk Gün: Kültür ve Tarih
Günün ilk enerjisiyle Berlin’in en önemli tarihi ve kültürel noktalarını ziyaret etmek gerekir. Berlin turuna meşhur Brandenburger Kapısı ile başlamak en iyisi. 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılışını kutlamak için binlerce Alman buraya akın etti ve Brandenburger Kapısı, Almanya’da duvarın yıkılışı ve özgürlüğün sembolü haline geldi. Brandenburger Kapısı’nın hemen önündeki PariserPlatz, Berlin’in belki de en turistik meydanı. Brandenburger Kapısı’nın biraz kuzeyinde yer alan Reichstag’ı, yani Almanya Parlamentosu Binası’nı da mutlaka ziyaret etmek lazım. Bu binayı ziyaret etmeden önce internetten kayıt yaptırmak gerekiyor. Binanın cam kubbesine tırmanıp, 360 derecelik Berlin panoramasını seyretmek için buna değer. Bu linkten ziyaret için kayıt yaptırabilirsiniz.
Almanya Parlamentosu Binası’na yürüyüş mesafesinde olan Holocaust Memorial (Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı) ziyaret edilebilir. 19 bin metrekarelik bir alana yayılmış, 2711 beton bloktan oluşan labirent benzeri bu anıtı dolaşırken, bir umutsuzluk ve hapsedilmişlik hissi uyanıyor insanda. Anıtın mimarının da amacı buydu büyük ihtimalle; katliam kurbanlarının hissettiklerini bir nebze olsun anlatabilmek ziyaretçilere. Labirent blokların arasında dolaştıktan sonra yer altında bulunan Katliam Müzesi’ni ziyaret etmeyi de unutmayın.
Unter den Linden (Ihlamur Ağaçlarının Altı) caddesi üzerinde bulunan ve bir Berlin klasiği olan Cafe Einstein’da küçük bir sandviç, kek ve kahve molasından sonra, 15 dakikalık bir yürüyüş ile Müzeler Adası’na ulaşabilirsiniz. Berlin müzeleri ile ünlü bir şehir ve en önemli müzeler de Müzeler Adası’nda bulunuyor. Üç güne hepsini sığdırmak mümkün değil, ancak Berlin’e gelmişken Pergamon(Bergama) Müzesi’ni ve bu müzeye Türkiye’den getirilmiş meşhur Zeus Sunağı‘nı görmemek olmaz. En az 3-4 saatinizi bu müzede geçirmeye hazırlıklı olun.
Günün sonunda Alexander Platz’daki Televizyon Kulesi’ni ziyaret edebilir, Berlin’in bu 368 metrelik en yüksek binasından şehri kuşbakışı izleyebilirsiniz. Kulenin en tepesinde bir restoran ve bar bulunuyor. Döner restoranda yemek yerken, Berlin’i farklı açılardan seyretmek mümkün. Menüler çok lezzetli olmadığı gibi, fiyatlarının da pahalı olduğu söylenebilir. Barda bir şeyler içerek ya da tepedeki izleme noktasından manzaranın keyfi çıkarılabilir.
İkinci Gün: Tarih ve Sanat
İkinci gününüzde Almanya’nın ve özellikle Berlin tarihi içinde önemli bir yer tutan Berlin Duvarı’nı ziyaret edebilirsiniz. Berlin Duvarı kalıntılarının sanatla birleştiği çok güzel bir açık hava galerisi olan East Side Gallery (Doğu Yakası Galerisi) şiddetle tavsiye edilir. 1316 metre uzunluğuyla dünyanın bu en uzun daimi açık hava galerisinde, çeşitli ülkelerden sanatçıların duvar üzerine yaptığı tabloları izleyebilirsiniz. Rengârenk, ilginç ve bol mesaj içeren (politika, özgürlük, savaş ve barış üzerine mesajlar) bu duvar sergisi belki de en güzel Berlin fotoğraflarının da çekilebileceği yerlerden birisi.
Öğle yemeği molası Kreuzberg semtinde verilebilir. Öncelikle tabii ki Kottbusser Tor istasyonu yakınındaki Kreuzberg’in gözbebeği Küçük İstanbul’u ziyaret etmek lazım. 1960’lı yıllarda işçi olarak Berlin’e gelen Türk vatandaşlarının yerleştiği ve zamanla Türk lokantaları, dükkanları ve marketleriyle küçük bir Türkiye’ye dönüşen bu bölge, Almanya’da olduğunuzu unutup kendinizi memlekette hissedeceğiniz bir yer olacak. Adalberstrasse üzerindeki Hasır isimli lokantanın kebapları ve iskenderi çok lezzetli. Türk yemekleri dışında farklı bir şeyler denemek isteyenler, yine Kreuzberg’de bulunan Mehringdamm ve Bergmannstrasse’yi ziyaret edebilir. Bu bölge öğrenciler, sanatçılar ve turistler arasında oldukça popülerdir; uygun fiyatlı ve kaliteli pek çok restoran ve kafeyi burada bulabilirsiniz. Asya ve Hint mutfaklarını sevenler mutlaka uğramalı buralara. Uzun bir kuyrukta beklemeyi göze alanlar, Berlin’de bir efsane haline gelmiş olan Mustafa’nın Sebzeli Kebapçısı’nı ziyaret edip, vejetaryen dürüm tadına bakabilirler.
Öğleden sonranızı Berlin’in diğer bir önemli müzesi olan Yahudi Müzesi’ne ayırabilirsiniz. Soykırımı anlatan Avrupa’daki en büyük Yahudi müzelerinden bir tanesi olan Berlin Yahudi Müzesi’nin içeriği kadar mimarisi de ilgi çekiyor.
Günün sonunda Potsdamer Platz’daki ışıklı ve modern Sony Center Meydanı’na uğrayarak, buradaki kafe veya restoranlarda akşam yemeği molası verebilirsiniz. Sonraki durak dünyaca ünlü Berlin Filarmoni Orkestrası’nın bir konserini dinlemek üzere Filarmoni Binası. Biletleri önceden online almanızı öneririm, son dakikada bilet bulmak neredeyse imkansızdır.
Üçüncü Gün: Doğa, Alışveriş ve Gece Hayatı
Mutlaka Berlin’in yeşil yüzünü görüp, güzelim parklarının tadını çıkarmak gerek. Hangi mevsimde Berlin’i ziyaret ettiğiniz bu noktada çok önemli. Eğer henüz kara kış bastırmamışsa, hava yağmurlu ve çok soğuk değilse (karlı havalarda da park ziyaretleri çok eğlenceli olabilir), Berlin’in en büyük parkı olan Tiergarten, güzelim çiçek bahçeleriyle ünlü Britzer Garten veya dünyanın çeşitli ülkelerinden bahçe düzenlemelerini bulabileceğiniz Marzahn’daki Gärten der Welt (Dünya Bahçeleri) önerilir. Eğer hava çok soğuksa ve yine de biraz doğa ve yeşillik görmek istiyorsanız kışın kapalı ve ısıtmalı bir bölümü bulunan Botanischer Garten (Botanik Bahçesi) görülmeye değer.
Berlin’in ortasından geçen SpreeNehri üzerinde düzenlenen ve nehrin çeşitli noktalarından hareket eden Spree Nehir Turu, şehrin tadını fazla yorulmadan çıkarmanın yollarından biri. Güzel ve güneşli havalarda özellikle önerilir.
Öğleden sonranızı Kurfürstendamm (kısaca Ku-Damm) caddesinde dolaşıp alışveriş yaparak ya da buraya yürüme mesafesinde bulunan Berlin Hayvanat Bahçesi’ni ziyaret ederek geçirebilirsiniz.
Berlin’deki son gecemizi meşhur Berlin gece hayatı için ayırmak lazım derseniz eğer, Berlin’in artık birer klasik haline gelmiş gece kulüplerinden bazıları olan Berghain, Watergate ve White Trash ziyaret edilebilir. Kaffe Burger’de güzel canlı müzik ve dans geceleri düzenleniyor. Solar Bar ise şahane Berlin panoramik manzarası ile Televizyon Kulesi’ne rakip. Bu popüler mekanlar yerine sokaklarda dolaşıp kendi zevkinize göre barlar keşfetmek isterseniz Mitte bölgesine uğramanız tavsiye edilir.
Berlin turunu rehberli tur eşliğinde yapmak isteyen, dar bütçeli gezginler için iki adet ücretsiz Berlin turu bulunuyor: Klasik turistik noktaları kapsayan Berlin turu ve Berlin’in bilinmeyen daha az turistik yüzünü, arka sokaklarını ve meşhur sokak grafitilerini kapsayan alternatif bir tur olan Berlin turu uygun bir seçim olabilir.
İyi seyahatler!