Sarı Humma Aşısı tamam, sıtma hapları cebimizde, Afrika’nın bu gizemli ve egzotik ülkesi Tanzanya Gezisi için hazırız. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için vizeye gerek olmayan bu ülke için yapmanız gereken safarisinden, denizine, yemeklerinden, insanlarına kadar her değerini en iyi şekilde yazabilmek adına hazırlanmış sıkı bir plan ve malzemeler
![]() |
Tanzanya, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Çantamızda neler var?
- Safari için özel sivrisinek kovucu pantolon ve uzun kollu tshirtler
- Sivrisinek kovucu spreyler
- Bandana ve şapka
- Dürbün
- Deniz malzemeleri: deniz gözlüğü, şnorkel, mayo, havlu…
- Fotoğraf makinası, hafıza kartları, şarj aleti
- Bol bol Amerikan Doları
- Sırtçantalılar tişörtleri
İstanbul’dan 7 saatlik mesafede olan Tanzanya’nın başkenti Darüsselam uçuşu için Atatürk Havalimanındayız, saat 19:30’da kalkacak Türk Hava Yolları uçağını bekliyoruz. Tek bir çantaya sığdırdığımız malzemelerimiz ve Sırtçantalılar tişörtleriyle kuyruktan uçağa geçmeyi bekliyoruz.
Şimdi sizler de hazır olun, bu muhteşem seyahati beraber yapalım!
İstanbul’dan Akdeniz’e, Akdeniz üzerinden de Mısır ve Sudan’ı geçerek Tanzanya’ya ulaşıyoruz. Türkiye’den tek sefer olduğu için gece 03:00’de Darüsselam havaalanındayız. Pasaport kontrolleri sonrası ülkeye ilk adımımızı karanlıkta atıyoruz.
Tesadüfün bu kadarı; havaalanında eski dostlarla karşılaşıyoruz. Bayram tatilini fırsat bilip kimi Kilimanjaro’ya 10 günlük, kimi de Zanzibar’a 20 günlük tatile gelmiş. Biz Eylül’de alamadığımız izin nedeniyle tatili 4 güne sıkıştırmış olsak da, dolu dolu hazırladığımız plan için hemen havaalanından ilk noktamıza doğru yola çıkıyoruz.
![]() |
Tanzanya’da safari, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Tanzanya Milli Parkları
Tanzanya’da 16 doğal park var. 1964 yılında açılan Mikumi, 3.230 m2 alan? ile Tanzanya’nın büyük parklarından biri olmanın yanı sıra, 6 saatlik karayolu mesafesi nedeniyle Darüsselam’a en yakın park konumunda. Serengeti ve Arusha parkları da, Afrika’da çekilen belgeseller nedeniyle, dünyada en çok bilinen doğal parklar. Buralara karayolu dışında 10 kişilik küçük uçaklarla hızlı ulaşım mümkün.
Mikumi Doğal Parkı
Rotamız, Darüsselam’a en yakın doğal park olan Mikumi Doğal Parkı. Yolculuğu önceden ayarladığımız firmanın küçük minibüsü ile yapıyoruz. Tanzanyalı şöförümüzle kısa sohbet etsek de, gözümüz karanlık içerisinde Türkiye’ye göre ters akan yolda. Hem yeni ülkeye, hem karanlığa, hem de ters akan trafiğe alışmak biraz zaman alıyor. Yol tek gidiş geliş bir de hız kesmek anlamında tümseklerle dolu olunca, gecenin bu vakti gözümüzü kısıp yatmak istesek de nafile. Aslı ile ikimiz olunca, karanlık da inceden de korkar bir hale gelmedik desek yalan olur.
Saat sabah 5’e doğru hava aydınlandıkça, Afrika’nın uyanışını görmenin heyecanı ile biz de uyku hayalinden vaz geçip, çakmak çakmak gözlerimizle Afrika’nın uçsuz bucaksız arazilerini seyre dalıyoruz. Etrafta küçük küçük köyler ve sokaklarda insanlar var. Özellikle okula gitmek için sabahın erken saatlerinde yollara çıkmış çocuklar bu Afrika tablosuna renk katıyor. Rengi bozan arada bir ki, 6 saatlik yolda 4 kere durduk, yola çıkan ve kontrol yapan polisler. Bizim aracın hareket edebildiğini söylemeye bin şahit lazım, şöförümüz de ehliyet ve ruhsatı unutunca, polislere her seferinde uzayan sohbetler ve para alışverişi durumları bolca oldu.
İşin raconu aslan görmek
Doğal parkın oradaki otelimize gitmeden önce tura ait başka bir otelde kahvaltı için durduk. Bizim gibi lezzet kaşifleri için Tanzanya yemekleri ile ilk tanışma burada oldu. Kahvaltıda muz, avakado, karpuz neler neler… Açık büfeden malzemeleri alırken önümüzdeki çiftin de Türk olduğunu görünce hemen sohbete girdik, tabakları alıp bu lezzetleri sohbet eşliğinde yemeye başladık. Türk çift, balayı için gelmiş. “8 günlüğüne geldik, 2 günü Safaride geçti ama aslan göremedik” deyince bu işin raconunun aslan görmek olduğunu kafamıza kazıdık.
Kahvaltı sonrası doğal parkın oradaki otelimize yerleştik. Cibinlikli ikiz yatağı olan küçük odamıza yerleştikten sonra, İstanbul’dan özel olarak aldığımız safari kıyafetlerini giyip hemen yola koyulduk. Bizi bekleyen özel jipe binip, doğal parkın yolunu tutuk. İki Tanzanyalı rehberimizin eşliğinde kişi başı 30 Dolar karşılığında Mikumi Doğal Parkı’na girdik. Parka girer girmez, aslan görmemiz bir oldu. 8 günlüğüne balayına gelen ve aslan göremeyen çifte selamımız olsun!
Aslanın Tanzanya dilindeki adı Simba. Uzaktan uzun bir süre izledik; görüntüsü gibi ismi de havalı. Simba, Mambo ve Hakuna Matata’dan sonra Tanzanya gezisi boyunca sık sık kullandığımız bir kelime haline geldi.
Mikumi Doğal Parkı’nın içi, adı gibi doğal bir yaşam merkezi. Aslanları geçtikten sonra filler, sonrasında zürafalar, zebralar, bufalolar… Hayvanat bahçesi değil burası doğal evleri diyerek birbirimize büyülü gözlerle bakıp, etrafı bol bol fotoğraflıyorduk. Başta jipin açık arka kasasında seyahat etmek ürkütmüş olsa da kısa zamanda alıştık. Tek kokulu rüya bir süre sonra ısırmaya başlayan sivri sinekler oldu. Rehberler ne kadar da çok “önemli değil” deseler de Aslı ile o konfora bir türlü eremedik. Elimi bir koluma, bir enseme şaplak patlatırken bulduğum bir noktaya geldik. 5 saat süren safaride, su aygırları, timsahlar, artık ne kadar vahşi hayvan varsa gördük. Şahane bir tecrübe idi!
![]() |
Tanzanya’da safari, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Akşam otele döndüğümüzde, yemekler hazırdı. Pirinç, kurufasulye ve et ağırlıklı bir mutfak görüntüsü var Tanzanya’da. Yemeğimizi bir güzel yedikten sonra, safaride de korku ve endişe içinde olduğumuz sineklerden de korunabileceğimiz şekilde kat kat giyinip, cibinliğimizi iyice yatağın alt?na sıkıştırıp, Tanzanya’daki ilk günümüzü mışıl mışıl uykuya dalarak bitirdik.
İkinci gün sabah erkenden, bol meyveli, Afrika kahveli sağlam bir kahvaltı yaptıktan sonra Darüsselam’a doğru yola koyulduk. Yine engebeli, git gelli yollarda heyecanlı bir seyahat yaptık. Köylüleri izledik, Masailerle sohbet ettik, muz satın aldık, bol bol yiye içe başkente ulaştık. Buradan hedefimiz deniz yolculuğu ile egzotik ada Zanzibar’a doğru yola koyulmak!
![]() |
Tanzanya’da kahvaltı!, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Karibu Zanzibar!
ismi Farsça’dan geliyor: Zangi (zenci), bar (sahil) demek. AslInda ada “Zenci adası?” olarak tercüme edilebilir. Seyahatimizin de sadece isimde değil, tarihi ve eşsiz doğasıyla da görmeyi en çok arzu ettiğimiz noktalarından biri burası. Yüzlerce kişinin bindiği büyük bir feribotla yaklaşık 2,5 saatlik yolculuk sonunda Zanzibar adasına ulaşıyoruz. Burası yaklaşık 1 milyon kişinin yaşadığı, çoğunluğun Müslüman olduğu bir ada. Queen grubunun efsanevi solisti Freddy Mercury’nin de memleketi olması açısından önemli bir yer.
![]() |
Zanzibar, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Zanzibar’ın eski yerleşimi olarak kabul edilen Stone Town’daki otelimize hızlıca yerleştikten sonra kendimizi hemen sokaklara atıyoruz! Tavsiyeler üzerine bulmaya çalıştığımız restoranlar için ilerlerken akşamın karanlığınnda ışıl ışıl parıldayan Forodhani Park‘ından geçiyoruz. Parkın ortasında kocaman bir meydan, meydan içerisinde de üzerlerinde birbirinden farklı yemeklerin olduğu onlarca el arabası var. Zanzibar mutfağının her rengini temsil eden bu atmosferi görünce tabi ki dayanamıyoruz. O tezgahtan bu tezgaha, adeta bir lezzet keyfine çıkıyoruz. Köpek balığından, tavuğa, Zanzibar pizzasından şeker kamışı suyuna kadar türlü türlü yemek arasından seçip seçip tadıyoruz. Yemeğin dışında sohbet de koyu burada. Yabancıların çoğunlukta olduğu bu meydanda, Türk olduğumuzu anlayan tezgahtarlardan ayrı bir ilgi görüyoruz. En sevdiğim de, “this is shark, but not eating people, people eating shark” esprisini hangi tezgaha gittiğimde duymam oluyor. İki tezgahta duyduktan sonra üçüncüsüne ben bu espriyi yapınca adamın halini görmeniz lazımdı.
Parktaki lezzet şöleninden sonra, tavsiye edilen restoranlara doğru ilerliyoruz. Monsoon Restoran müziği ve lezzeti ile ön plana çıkmış. İçerisi kalabalık. O yüzden biz ilerleyip tavsiye edilen başka bir restorana gidiyoruz. İçerde çay ve Türk çayı olarak ayrımı görünce hemen sorduk, nedir bu Türk çayının kerameti. Daha koyu olur, çok da tercih ediliyor deyince, nereden aldın var mıdır kutusu diye sorduk, ve karşımıza sapsarı Rize çayı çıkınca beraber de bir foto çektirdik. Çıkarken de bir dahaki sefere Tirebolu çayından da sipariş ver talebini ilettik tabi ki.
Bu yolculuk ve lezzet dolu ilk Zanzibar gecesinin ardından mışıl mışıl bir uyku çektik.
![]() |
Tanzanya’da Rize çayı, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Altın Sarısı Kumsallar
İkinci günümüzde planımız Zanzibar’a 5 km uzaklıkta bulunan, hapishanesi ve dev kaplumbağaları ile ünlü Prison Island’a gitmekti. Öncesinde otelde, tropikal meyvelerden ve şahane bir omletten oluşan kahvaltımızı yaptık. Enerjimizi aldıktan sonra Zanzibar sahilinden ayarladığımız bir tekne ile yola koyulduk. Altın sarısı kumsaldan denize çıktığımız tekne ile 15 dakikalık bir yolculuktan sonra Prison Island’ın iskelesine vardık. Hani bilgisayarın masaüstüne manzara fotoğrafı koyarsın ya aynen öyle bir ortam. Işıl ışıl güneş, masmavi deniz ve altın sarısı kumsal! Etkilenmemek elde değil. Bol bol foto çekip adanın içlerine doğru yola koyulduk. İlk durağımız, dev kaplumbağaların yaşadığı alan. Yeni doğmuş olan bebekler de var, 250 yaşın üzerinde yaşlı mı yaşlı olan da! Yaşları üzerlerinde yazan bu devasa kaplumbağaları besliyor, istediğiniz gibi seviyorsunuz. Başta ürksek de, alıştıktan sonra bu güzel hayvanların yanından ayrılamıyorsunuz.Adada diğer görülmesi gereken yer de, adaya adını veren hapishane. Hiçbir zaman hapishane olarak kullanılmayan bu bina, İngiliz egemenliği sırasında yapılmış. Adada tarih dışında, tekne ile etrafında gezinip, şnorkel ve deniz gözlüğü ile rengarenk su altını izleme şansınız da var. 15 dakika su altından görmediğimiz renk kalmadı.
![]() |
Zanzibar, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Öğleni geçirmeden adadan tekrar Zanzibar’a dönüyoruz. Günün diğer yarısında amacımız, benzersiz Spice Tour’a katılmak. Haddey Abeid eşliğinde, turumuza başlıyoruz. Girdiğimiz alan birbirinden çeşitli ağaçların, bitkilerin olduğu bir tropikal orman. Muz, avokado, mango, karabiber, kahve , kakao ve sayamadığım 45 kadar farklı meyve ve bitkiyi görünce buna baharat turu demek biraz küçük kalır. Tropikal bölgede yetişen ne varsa, hepsini detaylı bir şekilde görme, toplama ve tatma imkanımız oldu. Özellikle Haddey Bey’in “Bu nedir sizce?” soruları ile ilerleyen turda, bir ağaçtan sarkan meyveyi göstererek aynı soruyu sorması bizim de “kavun” dememiz ki gerçekten kavuna benziyor, sonrasında meyvenin kakao olduğunu öğrenmemiz şahane bir andı. Açıkçası ben büyülendim. Bu açıdan özellikle Avocado Tour ve Haddey Bey’e tekrar teşekkür ederim.
![]() |
Kakao meyvesi, Tanzanya, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Yorucu ve dopdolu bir günün ardından soluğu Freddy Mercury ile anılan barda alıyoruz. Kablosuz internetin de olduğu bu mekanda yemek dışında canlı müzik ve deniz manzarası büyülüyor. Müzik dinlemenin yanı sıra, bir ara sahneye bile çıktık. Türkiye’de böyle bir sesin konserine katılmak ve sahnede eğlenmek için verilecek değer minimum 100 Dolar, bu şekilde anlatırsam sanırım anlaşılır.
Yunuslarla Dans
Ve geliyoruz, hayattaki bir kere yaşanılası tecrübeye. İngilizce once in a lifetime denilen böylesi bir tecrübeyi Zanzibar’da yunus turunda yaşadık. 30 Dolar karşılığında, sahilde bulunan teknelerle, palet ve deniz gözlüğünüzü de alıp Hint Okyanusu’nun derinliklerine açılıyorsunuz. Motoruyla denizi yarar yara giden tekne, sahilden 10- 15 km açıkta dolanan yunusları görünceye kadar gidiyor. Bir süre sonra, 20 kadar yunusun yanına yanaşıyor ve “atla “ diyor. Başta yüzme biliyor musun diye sorulduğunda, ben Karadeniz çocuğuyum diye cevaplayan bendenizin bile cesareti toplayıp onlarca yunusun arasına atlamam kolay olmadı. İlk atlamda tekneyi nasıl tuttum anlatamam. Sonra yabancıları biraz gözlemledikten sonra, yunusların nerede ise üzerlerine atlayacaktım. Başta da dediğim gibi, denize atlayıp, suyun altında süzülen yunusları görmek hem şahane hem de biraz ürkütücü bir tecrübe. Yani burası havuz değil, okyanus. Bir şey olmayacak dense bile, atlayıp onlarla yüzmek çok fena. Muhakkak tavsiye ediyoruz, böyle bir deneyim kaçmaz!
![]() |
Dönüş yolculuğu
Büyük bir gemi ile vardığımız Zanzibar’dan 10 kişilik pırpır uçakla dönüşe geçiyoruz. 10 kişilik küçük uçağın altını çizerek söylüyorum bu da hayatta kolay kolay olacak bir tecrübe değil. Küçük olan havalimanından, elimizde çantalarla küçük olan uçağımıza iki üç basamak merdivenle geçiyoruz. Koridor yok denecek kadar dar. Bir taraf tek, bir taraf iki sıra. Pilot arkasını dönüp, bize kemerlerinizi bağlayın uçuşumuz 25 dakika sürecektir bilgisini veriyor. Bildiğiniz uçan bir dolmuş içerisinde gibiyiz. Hatta Aslı’nın kemeri bağlanmayınca, pilota seslenir gibi oluyor ama neyse ki kocası olarak kendi kemerimle çözüm üretiyorum.
Hızlanarak ve de sallanarak havalanıyoruz. Altın kumsallarıyla Zanzibar kanatlarımızın altında. Okyanus ve Afrika kıtasının kıvrımlarını izleyerek Darüsselam’a doğru süzülüyoruz. 25 dakikada yaşananlar, görülen manzaralar 25 yıl konuşulacak bir deneyim olarak kafamıza kazınıyor.
![]() |
Zanzibar’dan Darüsselam’a dönüş, Fotoğraf: Ömürden Sezgin |
Darüsselam’a saat 18:00 gibi iniyoruz. Türkiye uçakları saat 03:30 civarında olunca, 80 Dolar’a bir taksi kiralayıp Tanzanya’nın başkentinde tura çıkıyoruz. Okyanus kenarında son fotoğraflarımızı çekip, İstanbul’a doğru yola çıkacak, uçağımızı beklemek adına havaalanın yolunu tutuyoruz tekrardan.
Macera dolu Tanzanya’yı 4 güne sıkıştırmanın üzgünlüğü ve pişmanlığı ile bu güzel ülkeye veda ediyoruz! Tekrar geleceğiz, Afrika’nın dibisin Tanzanya!