Yeni Zelanda adasının Polinezyalı kaşif Kupe tarafından M.S. 800 yıllarında keşfedildiği bilinmektedir. Efsaneye göre bu yalnız adaya ilk ismini kaşifin karısı Hine-te-aparang vermiştir. Aotearoa “uzun beyaz bulutlar diyarı” anlamına gelmektedir. Bu tanımlamanın ne denli doğru olduğunu anlamak için bakışlarınızı uçsuz bucaksız gökyüzüyle birleştirmeniz yeterlidir. Yeni Zelanda’nın asıl sahipleri “Tangata whenu” (toprak insanları) olan Maori’lerdir.

1000 yıllık bir yalnızlığın ardından adanın sessizliğini 1700’lü yıllarda “beyaz adamın” dünyasından gelen Hollandalı Abel Tasman ve İngiliz James Cook bozmuşlardır. Ada, Pakeha (göçmenler) ile Maoriler (yerli halk) arasında dinmek bilmeyen iç savaşlara sahne olduktan sonra İngiliz dominyon statüsüne girmiş, 1931’de kazanılan özerklik sonrası ancak 1947’de tam bağımsızlığını kazanmıştır.
Çok uzaklarda, olağanüstü, görkemli coğrafyası; volkanları, gayzerleri, yağmur ormanları, tropik çiçekleri, uzun ve korkutucu derecede ıssız sahilleriyle, zaman ve mekan kavramlarından bağımsız kendinizi kaybetmenin zevkine varabileceğiniz Yeni Zelanda’nın beş büyük kentinden biri olan Auckland’da “ yelkenler şehri”nde kısa bir gezintiye çıkmaya ne dersiniz?
50’ye yakın volkanın üzerine kurulmuş, Pasifik okyanusu ile çevrelenmiş egzotik bir kent olan Auckland, 1,5 milyon nüfusu ile Yeni Zelanda’nın en büyük iki şehrinden birisidir. “Maunga a Lika” tepesi olarak bilinen bölge okyanusun içinden patlayan ilk volkandır ve Auckland’ın ilk yerleşimi bu sönmüş volkanın üzerinde yapılanmaya başlamıştır. Belki de bu sebepten, Maoriler öldüklerinde ruhlarının, kendi korumaları altına verilen Mount Eden’den gökyüzüne yükseldiğine inanmaktadırlar. Auckland’daki ilk yerleşimlere ait izler şehrin merkezine yakın bölgelerde gözlenebilmektedir.
Dünya üzerinde Polinezya nüfusunun en çok olduğu yer olan Auckland, “yelkenler şehri” unvanını hak edecek sayıda çok yelkenlinin kıyılarında süzüldüğü ve akşamları dinlenmeye çekildiği görkemli marinası, dünyaca ünlü şarapları, restoranları, kültür mozağini yansıtan galeri ve müzeleri ile insanı adeta keşfe çağırmaktadır. Kentte 60’a yakın galeri arasında en büyük ve görülmesi gereken Auckland Sanat galerisidir. Pasifik sanatı, Maori kültürü ve el sanatlarının sergilendiği Auckland Müzesi ve War Memorial Müzesi ise son derece ilgi çekici, bilgilendirici ve keyiflendirici bir ortam sunmaktadır.

Müze girişinin ücretsiz olduğu War Memorial Müzesi, Maori kültürüne ait tüm detayların, yaşayış biçimlerinin, danslarının, geleneklerinin ve dini ritüellerinin görsel bir şölene dönüştürülerek sergilenişini görme şansı vermektedir. Müze içinde Maori dilinde söylenen şarkıları dinlerken, ayakkabılarınızı çıkarıp girdiğiniz özel tören evinde ahşap üzerine boyanmış birbirinden ilginç figürleri takip ederken, ilk Maorinin güneşi ve ayı gördüğü zamanki korkusunu ve minnet duygusunu içinizde hissedebilirsiniz. Müzede ayrıca jeolojik oluşumların yer aldığı bölümde dünyanın yüreğinden fışkırıp gelen kaya parçalarına dokunma ve hatta bu taşlarla rock müzik yapma şansına bile sahip olabilirsiniz.
Tropikal iklimin olmazsa olmaz anlık yağmurlarına hazırlıklı olmayı gerektirmekle birlikte, Auckland’da her ay farklı kültürel, sosyal ve sanatsal etkinliklere katılmak mümkün olmaktadır. Parnell Gül Festivali, Auckland Liman Festivali, Mission Bay Jazz & Blues Festivali ve Davenport yemek ve şarap festivali kaçırılmaması gerekenler arasında sayılabilir. Auckland şehir merkezinde Viaduct Limanı ve Prenses Wharf kültür, sanat, spor aktiviteleri, yemek ve eğlence bakımından en hareketli bölgedir. Şehrin simgesi haline gelmiş olan “Sky Tower” da ise skylounge da içkinizi yudumlarken, günbatımı ile birlikte tüm şehri kuşbakışı izleyebilir ve hatta rengarenk bir gökkuşağı ile karşılaşabilirsiniz.
Auckland’da tüm yeni Zelanda’da olduğu gibi yıl boyunca hüküm süren tropikal iklime bağlı olarak, hava sıcaklığı kasım ve nisan aylarında nispeten artmakla birlikte, diğer aylarda da fazla değişiklik göstermemektedir. Bu da nerdeyse tüm yıl boyunca Auckland plajlarının dingin ve turkuaz sularına kendinizi bırakabileceğiniz anlamına gelmektedir. Auckland şehir merkezine sadece 10 dakika uzaklıkta bulunan Mission Bay, the Promenade plajında, Auckland limanı ve Rangitoto’nun benzersiz manzarasını izleyebilir, civardaki kafe ve restoranlarda yeni Zelanda mutfağını tadabilirsiniz. 30 dakika ile 1 saat arası vakit ayırdığınız takdirde ise Auckland’dan feribotlarla günübirlik seyahat edebileceğiniz çok sayıda ada bulunmaktadır.
Hauraki Körfezi ve adalarında Pasifiğin ortasında Rabinson olabilir, Tiritiri Adasında kokako ve küçük noktalı kiwi kuşu ile sohbet edebilir, Waiheke Adasında şarap bağları ve zeytinlikler arasında dolaşabilir, Büyük Barier Adasında kristal sular, doğal ormanlar ve altın kumlu sahillerde ruhunuzu arındırabilirsiniz. Yunuslar ve balinalar olmadan okyanus olur mu diyorsanız, günlük tekne turlarına katılabilir ve Pasifik’in derin sularında gezerken dünyanın yuvarlak olduğuna bir kez daha ikna olabilirsiniz. Genellikle öğle saatlerinde limandan hareket eden katamaran tekne ile gün boyunca yunuslarla yol alırken kendinizi dev bir su parkında gibi hissedebilir ve şans sizden yana ise okyanusların efendisi balinayı yakından, çok yakından görebilirsiniz.

Auckland ve etrafında kuzeye veya güneye doğru karayolu ile uzunca bir seyahat etmek ise yerkürenin kalbinin hala attığı sismik güzelliği görme ayrıcalığı tanımaktadır. Auckland’a sadece 24 km uzaklıktaki Waitekere, Waitemata, Piha Bölgesi ve Karekare plajı, siyah volkanik kumlarda okyanustan sızan sularla birlikte yürüme, Tasman Denizi’ne bakıp 2000 km ilerisinde Avustralya’nın olduğunu bilerek hayale dalma, yani olağanüstü doğayı yaşayabilme fırsatı sunmaktadır. Biraz daha yol kat etmeyi göze alabilirseniz Maorilerin savaştan önce etrafında toplanıp savaş dansı yaptıkları, 30 metre yüksekliğe kadar sıcak su püskürten gayzerlerin, homurdanmayı bırakmış veya bırakamayan volkanların, yüzlerce metre derinlikteki mağaraların, el değmemiş göl ve nehirlerin yanı sıra geçebilirsiniz. Ya Maori kültüründe korunma, uzun yaşam, güzellik ve güç sembolü olarak bilinen, birkaç yüz metre büyüyebilen ve 1000 sene yaşayabilen yağmur ormanlarının kralı “Kauri” ağacını görmek istemez misiniz?
Çok uzaklara bir gezi, Yüzüklerin Efendisi ile tanışma, volkanlarla sıcak bir göz teması, Maorilerle bir dans ve Kiwi stili bir tatil için Auckland’a gitmeye ne dersiniz?