Marka şehir kavramı literatüre 20 sene önce girdi. O zamandan bu zamana, dünya şehirleri farklılaşmak, ekonomik ve kültürel anlamda çekici ve gözde yerler olmak adına birçok farklı proje yürütmüşler. Paris, aşk konsepti ile kendini diğer tüm şehirlerden farklılaştırmış, yılda ”aşk” temalı gelen 20 milyon turisti ağırlarken, Rio de Janerio bir karnaval ile 850 bini yabancı olmak üzere 5 milyon turist ağırlamaktadır. Fransa yılda 82 milyon turist ile dünyada birinci sırada. İspanya 52, İtalya 42 milyon, Türkiye ise toplamda 27 milyon turist çekmektedir.
Marka konsepti çerçevesinde, ziyaretçi rakamlarından öte kafalarda yaratılan algıya bakmak gerekir. Zira markalar da insanlar gibi duygu, düşünce, ve karaktere sahiptirler. Daha doğrusu bu karakteri, bu duyguyu yaratabilenler marka olarak tüketicinin, turistin kafasında yer edinirler.
Paris bir kadındır, Berlin bir erkek. Bence İzmir sarışın Avrpayi bir genç kızken, İstanbul entelektüel ama pasaklı giyinen siyah saçlı, orta yaşlı bir kadındır. Bence diyorum çünkü, ülkemizin güzide bu iki şehrini, Paris ve Berlin gibi detaylı tanımlayabilecek, uzun vadeli süregelen bir konseptleri ne yazık ki yoktur.
Altyapı yatırımı ve marka şehir olma çıkmazı !
Ülkemizde marka şehir kavramı, yol, su, elektrik, üst geçit ve havaalanı vb. gibi yatırımları ile söylenir hatta özdeşleşir durumdadır. Bu anlamda yapılan bir otogar veya havaalanı ile şehirlerin markalaştığı düşünülmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere, fiziksel anlamdaki yatırımlardan öte, duygulara oynayacak bir konsept ve bu konsept çerçevesinde yatırımların gelişmesi asıl olandır. Bu konseptin oluşması ve uzun vadeli ilerlemesi de o şehrin sakinlerinin ve yöneticilerinin bu fikri sık sıkıya sahiplenmeleri ve paylaşmaları ile olur.
Paris’in aşkla örtüşmesi sonucu, kafelerin kalplerle, kırmızı halılarla ve akseuarlarla bezenmesi, festivallerde aşkın kullanılması bu konsepte bağlı olarak, şehrin kendine yön vermesini sağlamaktadır. Havanın sıcaklığı ve eğlenceli ortamı fırsat bilen Rio, karnavalı ile milyonları ayağına çekmektedir.
Ülkemize baktığımızda, milyonlarca turisti çeksek dahi, bu güçte bir konseptle örtüşen şehrimiz henüz yoktur. Ancak, altyapı ile markalaşma zihniyetinin giderek değişmesi ile bazı vizyoner yöneticiler ve kanaat önderleri tarafından konsept bazlı projeler geliştirilmekte, şehirler farklılaşma anlamında adımlar atmaktadır.
Destinasyon İzmir Projesi
Bu konuda, şehir bazlı anlatılacak çok başlık ve proje var ama Hürriyet Ege gazetesi yazarı Bahar Akıncı ve Mövenpick Hotel İzmir genel müdürü Melik Kızılcan’ın önderliğinde hayata geçen #Destinasyonİzmir, konsept bazlı yaklaşımın oluşmasında öncü ve örnek olacak projelerden sayılabilir.
İşte bu kapsamda geçen haftalarda, Türkiye’nin önde gelen seyahat ve yemek yazarları ile birlikte İzmir’deydik. Şehrini çok seven bu iki kanaat önderinin hazırladığı, şehri farklı yönleriyle tanıtan özel turlara katıldık. Birçok kere gittiğim, derinlemesine bildiğimi düşündüğüm İzmir’in çok farklı yönleriyle de karşılaşmış oldum bu turlarda.
![]() |
İzmir Konak Saat Kulesi |
Urla, Sevilen, ve Cankara gibi İzmir markalarının hem kendilerini dünyaya tanıtma hem de şehirlerini tanıtma anlamında ne derece motive olduklarını gördük. Sonuçta bir ülke, bir şehir markaları kadar güçlüdür, markalarının motivasyonu ve heyecanı ile büyür. Bu anlamda bilinen deniz turizminin aksine, şaraba özgü bir gurme turu ile fark yaratan bir potansiyelin varlığını bizzat bu turda beraber yaşadık.
Diğer günümüzde, belki de farklılaşma anlamında ilk vizyoner adımı atan, Türkiye’nin ilk yavaş şehri (cittaslow) olma özelliğini yakalayan Seferihisar’daydık. Seferihisar’ın mütevazi liman kasabası Sığacık’ta, küçük kalesinin içine kurulmuş samimi ve rengarenk pazarını beraber gezdik.
Mutfaklarında hazırladıkları yemekleri, bahçelerinde ürettikleri meyve ve sebzeleri, evlerinin önündeki tezgahlarda sergileyen Sığacıklı ile sohbet ettik. Mevcutta sürdüregeldikleri bir konseptin, Cittaslow ile bozulmadan daha büyük kitlelere ulaşması, bundan kaynaklanan gelir ve motivasyon artışını Sığacıklı’nın gözünde beraber gördük.
![]() |
Şarap Tadımı |
Marka şehir olmak, yaşadığın yeri sevmekle başlar!
İşte marka şehir olma yolunda, bulunduğun yeri sevmek, oranın zenginliklerini bilerek bir konsept etrafında sınırları dışına anlatabilmek ve bunu büyük bir heyecanla beraber yapabilmek çok önemli ve gerekli bir özellik. Bu anlamda Destinasyon İzmir projesi, İzmir’i kanaat önderleri desteği ile sınırlarının dışına taşıma ve marka şehir yaratma yolunda önemli kıvılcımlardır. Kıvılcımlardır diyorum, çünkü ufak ufak yapılan bu adımlar, şehrin ana yönetim unsurları tarafınca sahiplenilmediği, şehir için ortak bir çatı konsept geliştirilmediği sürece bir turdan öteye gidemezler.
Her bir zenginliği ve göz kamaştıran güzelliği ile dünyada dikkatleri üzerine çeken ülkemizin benzeri projelere, inisiyatifi eline alarak taşın altına eline sokacak kanaat önderlerine ihtiyacı vardır. Özellikle İstanbul, Ankara, Antalya ve İzmir için devlet katında, stratejik projelerin geliştirilerek, uzun vadeli sahiplenilecek marka konseptlerinin çıkartılmasına ihtiyaç vardır.
Bu Destinasyon İzmir gibi şehirleri için başlatılan projelerin büyüyerek, ülkemizin yurtdışında markalaşmasını sağlayacak ve Destinasyon Türkiye projesini oluşturacak adımlar açısından çok önemlidir.
Şu konuda hiç şüphem yok ki, vizyon ve strateji anlamında gelişen ve değişen yaklaşımlarla, İzmir’i, İstanbul’u, Samsun’u, Antalya’sı, Diyarbakır’ı, Bursa’sı, Ankara’sı Hatay’ı, 81 ili ve 957 ilçesi ile bu topraklar, dünyada hak ettiği değeri bulacak, potansiyeli ile kısa zamanda çok daha üst noktalara çıkacaktır.
Bunun için gereken kalifiye, motive ve yaratıcı iş gücü mevcuttur, yapılması gereken kıvılcımları bir araya getirip alevi arttıracak iradedir.
Bu kapsamda, İzmir özelinde de olsa adımlar atarak şehirlerini anlatmaya, değerini arttırmaya çalışan Bahar Hanım ve Melik Bey’i tekrar kutluyor, teşekkür ediyorum.