Çocukla seyahat fikri pek çok soru işaretini ve endişeyi de beraberinde getiriyor. Seyahatin içinde çocuk da olunca nasıl seyahat edileceği, nerede konaklanacağı, ne yiyip ne içileceği çok daha fazla önem kazanıyor. Bir takım korkular ortaya çıkmaya başlıyor: Ya uyku düzeni bozulursa? Ya oralarda hastalanırsa? Ya alışık olduğu yiyecek ve içecekler bulunamazsa?
Yanımıza almamız gereken eşya sayısında dramatik bir artış olması gerektiğinin ayrımına varılıyor. Daha önceleri tek bir sırt çantası ile seyahat edebiliyorken işin içine oyuncaklar, yedek kıyafetler, atıştırmalık yiyecekler, ilaçlar, kitaplar, kremler giriyor; yeni çantalar çıkıyor ortaya. İşte o noktada bir yol ayrımındasınız. Ya seyahat etme arzunuzu erteleyecek ve planlarınızı emeklilik sonrası için yapacaksınız, ya da bu zevkinizi çocuklarınızla da paylaşarak onlara da birer gezgin olmanın yolunu açacaksınız.
Çocukluğunuza dair hafızanızda yer etmiş güzel anları düşünün. Hepsinin içinde biraz yaramazlık, biraz düzen bozmak, biraz kuralların dışına çıkmak var değil mi? Sanırım çok az insan, çocukluğunu, “ne güzel günlerdi, saat tam sekizde yatakta olurdum”, “hafta içi hiçbir yere gitmezdik, hiç düzenim bozulmazdı, ne harika zamanlardı”, “banyo yapmadan geçen tek günüm olmadı çok şükür”, veya “her yaz aynı tatil yöresine gider, hiç düzenimizi bozmazdık” şeklindeki hisler eşliğinde hatırlar. Oysa hemen hemen hepimizin, gezip gördüğümüz farklı yerlere, tanıdığımız değişik insanlara, sokaklarda geçen uzun saatlerin ardından kir ve pas içinde eve gelip koltukta sızmalara ilişkin hoş hatıraları vardır.
İşte bu noktada eğer ilk paragrafın sonundaki soruya ikinci cevabı veriyor iseniz, düzen takıntımızdan vazgeçmemiz gerekiyor. Özellikle Türkiye’de yeni nesil ebeveynlerin çocukların günlük düzenlerini korumak ve rutin oluşturmak konusundaki aşırı hassasiyetleri dikkat çekici. Gerçekten çocuklarımızın her gün aynı saatte, aynı sessiz ortamda, aynı ritüeller eşliğinde uykuya dalmaları, her gün banyo yapmaları, asla günlük düzenlerini bozmamaları gerekiyor mu? Bu yüzden, ertesi gün okul varsa, yakın bir çevre gezisi yapılamaz mı, asla birileri ziyarete gidilemez mi? Veya mevcut düzenin aynen sürdürülebileceği yazlık evlerimiz dışında yeni yerler görme fırsatı yaratılamaz mı? Gidilen yerde, çocuğumuz biraz daha geç saatte uykuya dalsa ve babasının kucağında evdeki yatağına taşınsa felaket mi olur gerçekten? Yatağında, tamamen sessiz bir ortamda değil de belki arabada, belki ufak bir otel odasındaki kanepede uykuya dalsa sağlığı mı bozulur? O gün evde protein-karbonhidrat-vitamin dengesi ayarlanmış 3 kap henüz pişirilmiş yemek olmasa da taze ekmekle kahvaltı edilebilse mesela, çocuğun gelişimi mi yavaşlar? Herşey planlandığı gibi hayata geçirilemezse, mevcut ortama ve imkanlara uyum sağlanabilse ve biraz esnek olunabilse kötü anne-babalar mı oluruz bizler acaba?
Eğer çocuklu gezginler olmaya karar verebilirsek; bizler ve çocuklarımız bu yukarıdaki kayıpların ötesinde neler kazanacağız peki diye düşünürsek: Öncelikle çocuklarımıza bu şekilde bir hayat tarzı sunabilirsek, hayatları boyunca gülerek hatırlayacakları çok güzel anılar biriktirme fırsatı da sunmuş oluruz. Bir anne-babayı, çocuklarının harika bir çocukluk geçirdiklerini düşünmeleri kadar mutlu edebilecek başka bir şey var mıdır? Diğer taraftan çok daha geniş bir bakış açısı, çok daha geniş bir hayal gücü, çok daha gelişmiş bir empati yeteneği kazanmalarının yolunu açmış olacaksınız. Yaşamakta oldukları hayatın tek hayat tarzı olmadığını görecekler.
Örneğin kızım, Kamboçya nehirlerinde plastik leğenlerin içinde oturmuş, suyun üzerinde kalmaya çalışan ve fotoğraflarını çekenlerden para isteyen ufacık çocukları gördüğünde veya Johannesburg’da sadece zencilerin yaşadığı ve beyazların girmesinin mümkün olmadığı bölgeler olduğunu duyduğunda epeyce afallamıştı. Onun dünyasına çok yabancı kavramlardı bunlar. Eminim üzerlerinde düşünme fırsatı bulmuştur.
Bizler içinse, çocukla seyahat hayallerinizi ertelemek zorunda kalmamak olarak açıklanabilir. Kim bilir, belki çocuklar büyüdüğünde ne enerji seviyemiz, ne sağlık durumumuz, ne de gezme konusundaki istekliliğimiz bugünkü seviyesinde olmayacak. Ayrıca esnek bir düzeni olan çocuklar, anne-babalarının hayatını da kabusa çevirmedikleri, onları sürekli fedakarlık yapan ebeveynler durumuna sokarak, aslında içten içe bir kızgınlığa sebebiyet vermedikleri için ilişkinin iç dengesi de daha doğru kurulmuş olacak.
Herkesin görev ve sorumlulukları var ama bunların yanında hakkıyla yaşanması gereken hayatları ve istekleri de… Biliyorum çoğu zaman yazmak uygulamaktan daha kolay. Bu yazdıklarımı okuyanlar ne rahat bir anne olduğum izlenimine kapılabilirler. İşin aslı çok da öyle değil gel gör ki… Ben de kontrol etmeyi seven, düzene eğilimli, işlerin planlandığı gibi gitmesinden hoşlanan bir anneyim. Ama kendimi eğitmeye çalışıyorum, biraz daha esnek olabilmek için. Çünkü ben esnek olabilirsem, çocuklarım da esnek olabilecek ve bu özellik onları hayatta daha başarılı, daha güçlü kılacak. Kimin hayatı tam planlandığı gibi gidiyor ki?
Değişiklikleri sakin karşılayabilmeleri, güçlü bir adaptasyon yeteneğine sahip olmaları hayatı onlar için çok daha kolay hale getirecek, biliyorum. Planlar bozulduğunda panik olmayacaklar, her ortamda bir yolunu bulup ihtiyaçlarını karşılayabilecekler, neyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar ayakta kalabilecekler.